Hz. Ömer ’in kızını diri diri gömdüğü şeklindeki anlatı, bir çok yönüyle zihnî dünyamıza girmiştir. Nitekim, kimi zaman an samimil kalb yapılan bir tövbenin yanında  günahların büyüklüğünün hiçbir öneminin olmadığına vurgu yapılırken zikredilen bir misal olarak bazen de ne kadar büyük olursa olsun insansa büyük cürümler işlemeye meyyâl olduğu bağlamında bir örnek olarak çıkıyor karşımıza. Aynı şekilde kürsüdeki kimi vaizlerimizin de ibretlik bir numune olarak aktarabildiği bu mevzunun sübûtî yönünü öğrenmek arı-duru bir Müslüman bilincine sahip olabilmemiz açısından hayli önem arz etmektedir.

Meselenin hemen burasında peşinen ifade edelim ki, Hz. Ömer ’in cahiliye döneminde kızını diri diri gömmüş olduğuna yönelik iddia bir çok yönden bakıldığında aslı olmayan bir Şii uydurması olarak gözümüze çarpmaktadır. Bu iddianın batıl oluşuna yönelik gerekçeleri ise şöyle tadat etmemiz mümkündür:

  1. Her şeyden önce, cahiliye döneminde kızların diri diri gömülüyor oluşunun arap yarımadasının tamamını kapsayan yaygın bir adet olarak anlatılması doğru değildir. O dönemin anlayışının, savaş, avlanma ve ticaret gibi işlerdeki aktifliklerinden dolayı erkekleri kadınlara tercih eden ve bu sebeple kız evladını ikinci plana atan, tahkir eden, ondan utanç duyan bir keyfiyete sahip olduğu söylenmektedir. Hatta Kur’an-ı Hakim bu durumu “Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” gibi ayet-i celîlelerle de haber vermektedir. Kız çocuklarına reva görülen bu cahilî tutum, bir yandan bakamama korkusu fakirlik) diğer yandan büyüdüğünde düşman kabilelerin esiri olması gibi endişeler Temim, Kays, Kinde ve Kureyş gibi bazı arap kabileleri onları diri diri gömme raddesine kadar götürmüştü.[1] Fakat ifade ettiğimiz gibi, bu çirkin âdeti arapların hemen tamamına nispet etmek de tarihî verilere zıttır. Nitekim kaynaklar, o dönemdeki bazı arap kabilelerin bu şenî‘ adete karşı çıktığı ve Sa‘sa‘a b. Nâciye b. Bakkâl gibilerinin kız çocuklarını bu uygulamadan korumaya çalıştıklarını aktarmaktadır.
  2. Hele ki, Hz. Ömer ’in mensup olduğu Benû Adiy kabilesinin böyle bir âdeti uyguladığına dair somut hiçbir veri bulunmamaktadır. Ve mea hâzâ, Hz. Ömer ’in, amcasının oğlu Sa‘îd b. Yezîd ile evli bulunan kız kardeşi Fatıma’nın gömülmemiş olması bunun en bariz ispatıdır.
  3. Hz. Ömer ’in kızını diri diri gömdüğüne dair sünnet, hadis, tarih ve âsâr kitaplarında hiçbir nakle rastlamak mümkün değildir. Birkaç şii kaynak dışında böyle bir olaydan bahseden kaynak mevcut değildir. Anlaşılan o ki, şiiler Hz. Ömer’e olan düşmanlıklarından ötürü bir iftira eseri olarak –velev ki İslam öncesi döneme ait olsa da- böyle bir cürmü Hz. Ömer’e kasten nispet etmişlerdir.
  4. İbn Kesir’in el-Bidâye ve’n-Nihâye’sinde[2] kaydettiği üzere; Hz. Ömer Osman b. Maz‘ûn’un kız kardeşi Zeyneb bintu Maz‘un ile evlenmiş ve bu evliliğin neticesinde Abdullah ve Abdurrahman isimli oğulları ve Hafsa validemiz dünyaya gelmiştir. Hafsa (radıyallahu anha)’nın doğumu da bi‘setten beş yıl öncesine tekabül etmektedir. Nitekim, Hakim de el-Müstedrek’inde[3] bizatihi Hz. Ömer ’den Hafsa validemizin bi‘setten beş yıl önce doğmuş olduğu bilgisini nakletmektedir. O halde soru şudur: Hz. Ömer cahiliyede hangi kızını gömmüştür? Cahiliye denen dönem bi‘setle sonlandığına göre, bi‘setten beş yıl önce ilk kızı olarak doğan Hafsa validemizi neden gömmemiştir? Ayrıca Hz. Ömer’in evlilikleri ve bunlardan doğan çocuklara ve hayatının sair detay kısımlarına varıncaya kadar bize bilgiler sunan kaynaklar, onun akrabalarından, çocuklarından ve etrafındaki insanlardan -velev ki bir kişi dahi olsa- neden kızını gömmüş olduğuna dair bir tek haber aktarmamaktadır?
  5. Hz. Ömer ’in cahiliyye döneminde kızını diri diri gömmüş olduğunu nakleden herhangi bir kaynak da mevcut değildir. Bu konuyla ilgili bilgi veren kaynaklar, sadece Mısırlı gazeteci ve şair Abbas Mahmud el-Akkâd’ın Abkariyyetu Umer isimli eserinin 221-222. sahifelerinde şöyle bir hikaye aktardığını söylemektedirler: Hz. Ömer bir gün arkadaşlarıyla birlikte otururken önce gülümsemiş ve sonra ağlamıştı. Sebebi sorulunca da şöyle demişti: “Biz cahiliyye döneminde acveden put yapar; ona tapar ve sonra da tutar onu yerdik. Bu gülmemin sebebidir. Ağlamamın sebebi ise şudur: Benim bir kızım vardı, onu diri diri gömmek istemiştim. Elinden tutup gömmeye götürmüş ve mezarını kazmıştım. Ben onu gömmek isterken o benim sakalımda bulunan toprakları temizliyordu. Bense onu diri diri defnettim.[4]el-Akkâd’ın anlattığı bu hikaye hiçbir tarih ve tabakat kitabında yer almamaktadır. Üstelik el-Akkâd’ın kendisi de bir tarihçi olmayıp gazeteci ve şairdir. Takdir edersiniz ki böyle bir delil, hiçbir şekilde mesnedi olmayan ve İslâmiyete girişinden önce de olsa Hz. Ömer ’e bu şekilde bir fiili nispet eden böylesi bir hikayeyi kabullenebilmek için kale dahi alınamaz.
  6. Şu rivayette konumuz açısından önemlidir: Nu’man b. Beşir ’in naklettiğine göre, Hz. Ömer ’e “Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda, “Hangi günah sebebiyle öldürüldü? diye” şeklindeki ayetlerden sorulduğunda Hz. Ömer şu nakli yapmıştır: Kays b. Asım Resulüllah (s.a.v)’e gelerek ‘cahiliyye döneminde sekiz kızımı diri diri gömdüm’ demiş ve ne yapması gerektiğini sordu. Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v): “Onların her birinin yerine bir köle âzâd et” buyurdu. Kays da “Ben deve sahibiyim kölem yok)” deyince Allah Resulü r: “O halde her biri adına bir büyükbaş kes” buyurdu.[5] Bu rivayetin konumuza ışık tutan yanı, Hz. Ömer’in bizatihi kendisinin Kays b. Âsım’ın Resulüllah (s.a.v)’e gelerek, cahiliyye döneminde sekiz çocuğunu gömdüğünü ve ne yapması gerektiğini sorduğunu anlatmasıdır. Zira bunu anlatan Hz. Ömer’in kendisi, şayet böyle bir şeyi cahiliyye döneminde yapmış olsaydı onu da bir şekilde hikaye eder veya Kays ’a söylenen şeyi kendisi de uygulardı. Fakat hiçbir kaynakta böylesi bir bilgiye rastlamak mümkün değildir.
  7. Son olarak ifade edelim ki, Hz. Ömer ’in kızını diri diri gömdüğüne yönelik mutemet kabul edilebilecek bir tek kaynakta bile herhangi bir bilgiye rastlamak mümkün değildir. Bu konu bağlamında nakledilen yukarıda zikrettiğimiz hikâye de yegane olarak 1964’te vefat etmiş olan Mısırlı gazeteci Abbas Mahmud el-Akkâd’ın Abkariyyetu Umer isimli eseridir. Nitekim, Hz. Ömer’e adeta sebbetmek için yazılmış olan Abdülbaki Karene el-Cezâirî’nin el-Vehmî ve’l-Hakîkî fî Sîreti Umerebne’l-Hattâb gibi Şii eserler dahi Hz. Ömer’in kızını diri diri gömdüğünü el-Akkâd’ın ilgili eserindeki anlatıyı kaynak göstererek nakletmektedirler.[6] Şu halde bu iddia hiçbir tarihi mesnedi olmayan bilakis tarihi verilerin tamamen tekzib ettiği ve Hz. Ömer ’i sevmeyip ona iftira atmayı meziyet addeden Şia uydurmasından başka bir şey değildir.

[1] Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Mâverdî, Edebu’d-Dünyâ ve’d-dîn, (nşr: Yasin Muhammed es-Sevvâs), Beyrut-Lübnan,1993, s. 258; es-Seyyid Abdülaziz Sâlim, Târîhu’l-arab fî asri’l-Cahiliyye, s. 447-452

[2] İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ, İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Daru Hicr, 1418, Baskı: I, X/194;  Ayrıca bkz. İbn Cerîr et-Taberî, Tarihu’r-Rusul ve’l-Mülûk, Daru’t-Türâs, Beyrut, 1387, Baskı: II, IV/198;

[3] Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, IV/16, No: 6752

[4] Abdüsselâm b. Muhsin Âlü Îsâ, Dirâse nakdiyye fi’l-Merviyyâti’l-vâride fî şahsiyyeti Umer bin el-Hattâb ve siyâsetihî’l-İdâriyye, Mektebetu’l-Melik Fehd, Medine-i Münevvere, 1426, I/111

[5] Bezzâr, Müsned, No: 238; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Kebîr, No: 863

[6] Abdülbaki Karene el-Cezâirî’nin el-Vehmî ve’l-Hakîkî fî Sîreti Umerebne’l-Hattâb, Matbaa: Şeriat, 1386, Baskı: I, s. 372, Müfrit bir Şii olan Abdülbaki Karne bu eserinde, tarihi hiçbir gerçekliği olmayan türlü tezvir örnekleriyle Hz. Ömer t’i karalamaya çalışmaktadır. Eserin bir nevi yazılış amacı da budur zaten. Kendince bulduğu her boşluk üzerinden Hz. Ömer t’i yermeye çalışan el-Cezâirî, tam bir zavallı edasıyla sadece el-Akkâd’dan refere edebildiği böylesi bir iddiaya tenezzül edebilme çirkefliğini dahi gösterebilmiştir. Oysa, hakikat namına hiçbir gerçeklik payı olmayan bu iddianın farz-ı muhal kabilinden bir an için doğru olduğunu kabul etsek dahi bu Hz. Ömer t adına bir kusur olarak telakki edilemez. Zira Müslüman olmanın kendisinden önceki tüm günahları sileceği Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz tarafından tasrih edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIX/349, No: 17813; Tahâvî, Şerhu Müşkili’l-Âsâr, I/442, No: 507; Beyhaki, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 18069)