Soru: Veli kime denir? Günümüzde bu ifadenin çok rahat bir şekilde herkes için kullanıldığını görüyoruz? Velinin bir tarifi var mıdır?

Cevap: Veli kelimesi lügavî anlamı itibarıyla yardım eden, koruyup gözeten veya yardım edilen, korunan ve gözetilen manalarına tekabül etmektedir.[1] Her iki manaya muvafık olarak da Kur’an-ı Kerim’de bu ifade hem Cenab-ı Hak için hem de müminler için kullanılır. Nitekim bir âyet-i kerime’de “Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır”[2] buyrulmakta diğer bir ayette ise “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; ve onlar mahzun olmayacaklardır da”[3]  buyrulmaktadır.

Buna bağlı olarak mutasavvıflar iki türlü velayetten bahsetmişlerdir. Bunlardan birincisi “velâyet-i âmme”dir ki bu her müminin muttasıf olduğu bir sıfattır. Nitekim kâfir olanlar Allah U’ın düşmanı kabul edilmiş ve buna mukabil olarak da ayet-i celilede Allah U’ın tüm müminlerin velisi olduğundan söz edilmiştir. Bu anlamdaki velayet Allah U,’ın müminlerin işlerini ihata etmesi ve onları üstlenmesidir.[4] O halde Allah U müminlerin işlerinde onlara hakiki manada yardımcı olacak ve işlerini ıslah etmekte yegane merci olacak tek zattır. Allah U’ın tüm müminlerin velisi olmasının manası budur.[5] Bu anlamda her mümin velâyet-i âmme vasfını haizdir.

Diğer velâyet ise “velâyet-i hâssa” dır ki bu konu bağlamında zikrettiğimiz ikinci âyet-i kerime daha çok buna işaret buyurmaktadır. Zira, hususi anlamdaki veli mümin olma vasfının da ötesinde imanını kemal seviyesine çıkarmış, devam ve sebat üzere ibadetle meşgul olan başta peygamberlerden müteşekkil olan tüm takva ve ihlas sahibi müminlerdir.[6] Bunlar Allah U’ın ayette bahsettiği kullardır ki “ihsân-ı ilâhîye müstahak bir velayet ehlidir”ler.[7] Daha açık bir tabirle her takva kul bu manada velidir.[8] İmam et-Teftâzânî bu manadaki veliyi şöyle tarif eder: “Allah Teâlâ’yı ve sıfatlarını bilen, ibadetleri yerine getirmekte devam ve sebat gösteren, günahlardan kaçınan, lezzet ve şehvetlere dalmaktan yüz çeviren kişidir.”[9]

Tasavvufî eserlerde ve halk arasındaki meşhur kullanımda “veli” dendiğinde daha çok ikinci anlam kastedilmektedir.

Velâyet-i âmme ve hâssa tasnifine dair izahatı İmam-ı Rabbânî Hazretlerimizin (Kuddise sirruhu) Mektûbât’ındaki enfes tavzihiyle tamamlayalım. Şöyle buyurur İmam-ı Rabbânî (Kuddise sirruhu): Şeriatın sureti, istikamet şartıyla uhrevi felâhı ve kurtuluşu gerektirir. Keza Cennet’e girmeyi de doğru kılar. Şeriatın sureti ele geçtiğinde velâyet-i âmme de hasıl olmuş olur ve “Allah müminlerin velisidir.”  Bu vakitte sâlik ayağını tarikata koymaya ve “velâyet-i hâssa” ya adım atmaya, peyderpey nefsini emmârelikten mutmainne derecesine çekmeye hazır hale gelmiş demektir.[10]


[1] İbn Manzur Lisâbu’l-Arab, Daru Sader, Beyrut, Baskı: I, XV/405; el-Ezherî, Tehzîbu’l-Lüğa, V/204

[2] Bakara, 257

[3] Yunus, 62

[4] Nimetullah b. Mahmud en-Nahcuvânî, el-Fevâtihu’l-İlâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Ğaybiyye, Daru Rekabî, el-Ğavriyye, Mısır, 1419, Baskı: I, I/87

[5] Abdülkerim b. Hevâzin el-Kuşeyrî, Letâifu’l-İşârât, el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Hâmme li’l-Kitâb, Mısır, Baskı: III, 1/193

[6] Ebubekir Muhammed Ebî İshâk el-Kelâbâzî, et-Ta‘arruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut- Lübnan, s. 74 vd.

[7] İzz b. Abdisselam, Tefsiru’l-Kur’ân, Daru İbn Hazm, Beyrut, 1416, Baskı: I, II/72

[8] İbn Kesir, Ebu’l-Fidâ İsmail b. Ömer, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Daru Tayba, 1420, Baskı: II, IV/277

[9] Sa‘duddin Mes‘ud b. Ömer et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd fî İlmi’l-Kelâm, Daru’l-Me‘ârifi’n-Nu‘mâniyye, 1401, II/203; İbn Âbidîn, Sellu’l-Hüsâmi’l-Hindî li Nurati’ş-Şeyh Halidini’n-Nakşbendî, Mektebetu’d-Dirâye, İstanbul, 1439, Baskı: I, s. 67

[10] Ahmed el-Fârûkî es-Sirhindî, el-Mektûbât, Fazilet Neşriyat, İstanbul, II/84