Soru: Sünnetin delil değerinin olmadığını ve İslam adına yegane delilin Kur’an olduğunu savunan bir arkadaş bana Kur’an’dan delil getirebileceğini söyleyince “getir” dedim. O da Ankebût süresi 51. Ayetini getirdi. Ayete baktım şöyle diyordu: “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.” Ayete bakıldığında hakikaten onun iddiasını destekler gibi görünüyor. Kur’an böyle bir şey söylüyor mu hocam? O zaman Resul’e itaati emreden ayetleri nereye koyacağız? Yardımcı olursanız sevinirim.

Cevap: Sorunun cevabına geçmeden önce bir noktanın altını çizmekte fayda var: Tarihten bugüne gelmiş geçmiş tüm bid’î fırkaların temel özelliklerinden bir tanesi de kendi bidat görüşlerini ayetlerle destekliyor olmalarıdır. Bu İslamî olduğu iddiasında olan bütün fırkalar için zaruridir de bir yerde. Zira İslâmî delillerin birinci sırasını kitap diye tabir ettiğimiz “Kur’an” teşkil ettiğine göre, din adına bir meseleyi hükme bağlayan bir şahsın veya fırkanın ilgili tezini Kur’an’la destekleme mecburiyeti vardır.

Peki, bu fırkalardan herhangi bir fırka olmayan ve İslam’ın ana gövdesini oluşturduğunu söylediğimiz Ehl-i Sünnet’in de yaptığı bu değil midir? Yani Ehl-i Sünnet ulema da görüşlerini ayetlerle teyit etmiyor mu? şeklinde bir sorunun şimdiden zihinlerde yerini aldığını hisseder gibiyim. O halde bu noktada vuzûha kavuşturulması gereken fârika şudur: Kur’anla konuşmak ile Kur’an’dan konuşmak aynı şeyler değildir. Hükmünü aradığımız meseleyi bütün vecihleriyle inceleyip, Kur’an’ın tamamına bakarak, Allah Resulü ﷺ ’nün tayin ettiği ve sahabenin anladığı çizgide tahlil etmek Kur’an’dan konuşmaktır. Hükmünü hevamıza göre re’sen kararlaştırdığımız bir meseleye uygun ayet arayışına girmek her ne kadar zahiren Kur’an’la konuştuğumuz görüntüsünü arz etse de Kur’an’dan konuştuğumuz anlamına gelmeyecektir.

Şu halde, Kur’an’dan konuşuyor olmanın alametlerinden biri de getirilen ayetin usûl diliyle mesûkun lehine uygun olarak delil alınmış olmasıdır. Yani ayetleri bağlamlarından kopararak yaptığımız her bir istidlal Kur’an ile konuştuğumuz görüntüsünü vererek filhakika hokkabazlık sergilememiz anlamına gelir. Günümüz Kur’ancıları tarafından bir çok konuda sergilenen bu hokus pokus faaliyetinin bahsini yaptığınız ayette de işleve sokulduğunu görüyoruz. Zira ifade ettiğiniz gibi, delil olarak getirilen ilgili ayet bağlamında koparıldığında zahiren sadece Kur’an’ın yeterli olacağını ve bunu yeterli görmeyenlere Allah ﷻ’ın sitemde bulunduğunu gösteriyor. Ancak meseleyi biraz inceleyecek olursak ayetin delil getirilen noktayla uzaktan yakından bir ilintisinin olmadığını göreceğiz.

Öncelikle bu ayet-i kerime bağlam olarak “Peygamber ﷺ’e Kur’an’ın dışında herhangi bir mucizenin indirilmesi gerektiğini savunanlara cevaben nazil olmuştur.[1]Nitekim bu, ilgili ayetten bir önceki ayet okunduğunda hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak sarahatte anlaşılmaktadır. Zira bir önceki ayette şöyle buyrulmaktadır: “Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?” derler. De ki: Mucizeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”[2]

Görüldüğü gibi her iki ayetin bağlamı Kur’an’a inanmamak için bahane üreten ve Peygamber ﷺ’den nübüvvetini tasdik eden başka mucizeler isteyen müşriklerin mezkur talepleridir. Cenab-ı Hak da bu taleplerine karşılık Hz. Peygamber ﷺ’in peygamberliğini tasdik eder mahiyette gelen ve onun en büyük mucizesi sayılmaya şâyan olan, belâğatin i’caz seviyesini haiz Kur’an’ın mucize olarak onlara yetmesi gerektiğini vurgulayarak ayet-i kerimeleri inzal buyurmuştur. Şimdi, bu ayetlerin Sünnet’in hücciyetiyle ne alakası vardır? Tamamen farklı bir sebebe matuf olarak inmiş olan, farklı bir meseleye binaen inzal edilen ve müşriklerin sözlerine cevap bağlamında nazil olan bu ayetleri Hz. Peygamber ﷺ in dinde herhangi bir yetkisinin olmadığı iddiasında kullanmak hokkabazlık ve sahtekarlık değilse nedir? Cehalet bir yere kadar tahammül edilebilir bir keyfiyet arz ediyorsa da hıyanetin böylesine tahammül de zor doğrusu.

Allah hidayet etsin, ne diyelim?


[1] Taberi, Câmi’u’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2000, Baskı: I, XX/53

[2] Ankebût, 50