Buhari (Rahimehullah) nin İslam ilimlerinde ve özellikle hadis ilmindeki önemli mevkii malumdur. Ulema ve bütün ümmet tarafından Kur’andan sonra birinci kaynak olarak kabul edilen[1] “Sahih” i her asırda tazeliğini korumuş ve o asrın Müslümanlarına adeta ilaç olmuştur. Buharî’nin bahsini yaptığımız kitabını ayrıcalıklı kılan İmam Buharî’nin hadis rivayetinde öne sürdüğü bir takım şartlardır. V e “Sahih” in de toplam Yedi bin iki yüz yetmiş beş hadis rivayet etmekte, bunların arasından mükerrerlerin çıkarılmasıyla bu rakam dört bine kadar düşmektedir.[2]

“Tarihu’t Teşri’” tarzında kaleme alınmış eserlerin mutaala edilmesi ile görülecektir ki her dönemde ulema arasında meseleleri tahlil etme açısından farklılıklar göze çarpmaktadır. Fakat bu farklılıklar her zaman için ümmet adına bir rahmet olmuştur ve olmaktadır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisi de bu manayı işaret ediyor olsa gerektir. [3] Bu ihtilaflardan biri de tarihte “Ehl-i hadis” ve “Ehl-i re’y” şeklinde ıstılahlaşmış iki ekolün müntesipleri arasında vaki olmuştur. Söz gelimi “Ehl-i hadis” olan bazıları, ötekileri kendi görüşlerini hadisin önüne geçirdikleri gerekçesi ile tenkid etmekten geri durmamış ve bu sebeple bu iki kesim arasında tenkid ve savunma tarzında bazı münakaşalar yaşanmıştır.[4] Yaşanan bu tartışmaların bir yansıması da konumuzla alakalıdır.

Bilindiği gibi İmam Buharî müctehid olup her hangi bir mezhep imamını taklit etmemiştir.  Fakat kendisinde İmam Ebu Hanife’nin fıkıh anlayışının daha galip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü Buharî, Hanefi olan İbn Mübarek ve Veki’in kitaplarını okumuştur.[5], Bununla beraber bazılarının onu bazı meşhur meselelerde İmam eş- Şafi’ye muvafakat etmesinden yola çıkarak Şafii mezhebine nisbet etmeleri doğru değildir. Zira buradan yola çıkılacak olursa, İmam Buhari’nin İmam-ı Azam ile görüş birliğinde olduğu konular İmam Şafi’ ile görüş birliğinde olduğu konulardan az değildir.[6]

İmam Buhari hadisten çıkardığı hükmü toplam sayısı üç bin iki yüz altmış bire varan teracimine yansıtmıştır. Ve “Sahihi” inde yaklaşık yirmi beş yerde “İnsanların bazısı dedi ki” şeklinde mercii muşahhas olarak belli olmayan bir ifade kullanmıştır. Muşahhas kaydını getirdik, çünkü bununla “Ehl-i Re’yi tenkid ettiği açıktır.

Bu meyanda bazıları İmam Buhari’nin bu ifadesinin İmam Ebu Hanife’yi hedef aldığını ifade etmektedirler. Bu şekilde bir iddia, kesinlik arz etmeyen bir ifadenin bu derecede muayyenleştirilmesi kabilinden son derece tutarsızdır. Velev ki kabul edilse dahi en fazla kısmen doğru olabilir. Çünkü İmam Buhari’nin bu ifadeyi kullandığı yerlerde İmam-ı Azam’a muvafık düştüğü, aynı hükme vardığı da vakidir. Dolayısıyla bu ifadenin sadece İmam-ı Azam’a hasredilmesi en azından imama haksızlıktır.

Muhammed Enver Şah el-Keşmîrî’nin ifadesiyle, İmam Buhari bu ifadesiyle bazen İsa İbn Eban, Bazen İmam eş-Şafii’yi ve bazen de İmam Muhammed’i kasdetmiş olabilir. Hatta bu ifadeyi kullandığı bazı yerlerde kendisinin de aynı görüşte olduğu yahud tereddüt de olduğu gözlemlenmektedir.[7]

Bütün bunlarla beraber İmam Buhari’nin bu ifadeyi kullandığı Yirmibeş’e yakın yerin tamamında İmam Ebu Hanife’yi kastettiğini söylemek tutarsızdır. Ve İmam Ebu Hanife’yi hedef aldığı kesin gibi görünen “Rikaz-Ma’din” meselesinde de İmam Buharî’nin mutlak olarak haklı olduğunun söylenmesi yine tahakküm olacaktır. Zira Aynî, Ma’din’in rikaz gibi olduğu meselesinde, İmam Buharî’nin bu ifadesinin İmam Ebu Hanifeyi hedef aldığını kesinkes belirten İbnu’t Tîn’e “Bu ifadenin mercii Ebu Hanife ile aynı şeyi savunan Küfe ehlinden Süfyan-ı Sevri ve Şam ehlinden el-Evzaî niçin olmasın? Diye itirazda bulunmuştur.[8] Ve İmam Buhari Rahimehullah, İmam Ebu Hanife’yi bu mevzuda tenkid ederken,  Rikaz ile ma’din’in aynı olduğunu ve dolayısıyla ma’din’de de aynı Rikaz gibi beşte bir zekat düştüğünü arapların “اركز المعدن” cümlesi ile savunduklarını ifade etmektedir.[9] Hâlbuki Ne İmam Ebu Hanife ve ne de Araplardan böyle bir terkib-i isnadî naklolunmamıştır. Belki İmam Ebu Hanife ve es-Sevrî’nin söylediği “اركز الرجل” terkibidir.[10]

Sonuç olarak diyebiliriz ki; bu gibi mesailde her hangi bir açıklama yapılmaksızın mahza nakiller ve kendi nefsimizden yaptığımız ta’yinler bağlayıcı olmayacaktır. Velev ki muhal farz İmam Buharî’nin Ebu Hanife’yi ismiyle tasrih ettiğini düşünsek dahi, Malik İbn Dinar’ın “Ulema’nın bir biri aleyhine söylemiş oldukları sözleri hariç bütün sözleri makbuldür”[11] şeklindeki büyük sözünü hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayıp düstûr edinmemiz gerekir. Ki bu mes’ele İlmî bir meseledir. Burada bir müctehidin yekdiğerine itirazı söz konusudur. İsabet edene iki,hata edene bir sevap vardır. Allah hepsinden razı olsun ve Şefaatlerine bizleri nail eylesin. Âmin!…


[1]  Abdurrauf el- Münavî, el- Yevakit ve’d Dürer, 1/269, Nurettin Itr, Menhecu’n Nakd fi ilmi’l Hadis, s.59

[2] Tahir el-Cezairi, Tevcihu’n Nazar ila Usûli’l Eser, 1/220

[3]  Zekeriyya en-Nevevî, el-Minhâc, 11/92

[4]  Bu ihtilaf’ın aslında “Ehl-i Re’yin biraz anlaşılamamasından kaynaklandığı için bk. Muhammed Zahid el- Kevserî, Fıkhu ehli’l Irak ve Hadisuhum, s. 4-12

[5]  Abdu’l Fettah Ebu Gudde, Keşfu’l İltibas Takdimesi s. 10

[6]  Muhammed Bedr Alem, Feyzul Barî Takdimesi s.58, -Ebu Gudde, a.y.-

[7]  M.Enver Şah el- Keşmîrî, Feyzu’l Bârî Şerhu Sahihi’l Buharî, 3/161

[8]  Bkz. Aynî, Umdetu’l Kârî, Kitabu’z Zekat, Babu’n Fi’r rikazi’l Humus 9/143

[9] Buhari, es-Sahih, “Kitabu’z Zekat”, Babun fi’r Rikazi’l Humus, No: 68

[10] Bedruddin el-Ayni, a.g.e, a.y.

[11] İbn Abdi’l Ber, Camiu Beyani’l İlmi ve Fadlihi, Müessesetü’r Reyyan, 2/295