Soru: Taklidin caiz olduğunu söyleyen alimler bunu mutlak olarak mı söylüyorlar. Mesela bir akaid ilminde taklidin caiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Caizse bu neye inandığını bilmeden iman etmek anlamına gelmiyor mu?  

Cevap: Taklide cevaz veren alimlerin bunu mutlak anlamda tecviz ettiklerini söylemek elbette doğru olmaz. Zira neredeyse hemen her kaidenin belli başlı istisnaları ve her mutlakın takyitleri olduğu gibi taklit meselesinin de kendine özgü bir çerçevesi vardır. Taklidin nevileri ve davâbıtı, usûl-i iftâ ve münhasıran bu konuyla ilgili yazılmış eserlerde tafsil edildiği için o noktaya değinmeyeceğim.

Akaidde taklit meselesine gelince, ulema ve fukahanın çoğu mukallidin imanının muteber olduğunu savunmaktadırlar. Zira iman etmek tasdik ile olacağından dolayı taklit üzere yapılan tasdik de kişinin mümin sayılması için yeterlidir. İnancı noktasında taklit üzere olan kişi itikadı ve sair amelleriyle itaatkâr sayılır. Her ne kadar nazar ve istidlâli terk ettiği için asi sayılsa da. Böyle bir kimse, günahı miktarı azap görmesi ve mağfiret olunabilmesi ve sonunda hiç şüphesiz cennete girecek olması noktalarında fasık mümin hükmündedir. Bu, Ebu Hanife, Sevrî, Malik, eş-Şâfi’î, el-Evza’î, Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Sa’îd el-Kattân gibi imamların görüşüdür.[1]

Sadece Mu’tezile ve kelamcıların çoğu mukallidin imanının muteber olacağını kabul etmemektedirler.[2] Bu görüş Ebu’l-Hasen el-Eş’arî’ye nispet edilmekteyse de Kuşeyrî bunun ona iftira olduğunu söylemektedir.[3] Zira onlara göre akaidin aslî meseleleri hep aklî olduğundan ve insanlar da akılda ortak olduklarından dolayı bu noktada avam-havas ayrımı yapılamaz. Aklı olan herkesin bu meseleleri bilmekle yükümlü olması gerekir. Bir de bu mevzuları bilmenin vacip olduğu noktasından hareket edilecek olursa “ilim” diye tabir edilen bilmenin taklitle meydana gelmeyeceği açıktır. Ayrıca avamın bilmesinin vacip olduğu savunulan aslî meselelerin delilleri gayet açık olup hiçbir kapalılığı haiz değildir. Şu halde avamı bunları bilmekle mükellef tutmak meseleyi haraç/meşakkat” dairesine sokmaz.[4]

Ez cümle, mukallidin imanı sahihtir ve akaidde tasdik ederek taklit üzere olması mümin olması için yeterlidir. Zira bedeviler Hz. Peygamber ﷺ’e gelip kelime-i şehadet getirdiklerinde Allah Resulü ﷺ onların Müslüman olduklarına hükmediyor ve onlardan ilk etapta bunun dışında bir şey talep etmiyordu. Şu halde İslam’dan ilk etapta bihaber olan bir kimseden sadır olan böyle bir taklit de bir nevi ilmi gerektirmektedir.[5] Bunun aksini düşünmek İslamiyeti canı gönülden kabullenmiş ve imanı bütünüyle kalbine yerleştirmiş fakat imani meselelere dair bir bilgisi olmayan avamın da tekfirini gerektiren bir tutum olacaktır.[6] Bu noktada Maturidiler ve Eş’ariler arasındaki ihtilaf da lafzi olarak değerlendirilmiştir.[7]

Doğru olan da budur.


[1] Ebu’l-berekât en-Nesefî, Şerhu’l-Umde fi Akideti ehli’s-Sünne ve’l-Cemâ’a, el-Mektebetu’l-Ezheriyye li’t-Türâs, Kahire, 2012, Baskı: I, s. 385

[2] et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, Daru’l-Ma’rifeti’n-Nu’maniyye,Pakistan,1981, II/264

[3] Ali el-Kârî, Dav’u’l-Me’âlî alâ Manzûmeti Bed’i’l-Emâlî, Daru’l-Beyrûtî, 2006, Baskı: I, s. 137

[4] es-Sem’ânî, Ebu’l-Muzaffer Mansur b. Muhammed, Kavâtı’u’l-Edille fi’l-Usûl, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 1999, Baskı: I, II/346

[5] es-Sefârînî, Şemsuddin Ebu’l-Avn Muhammed b. Ahmed, Levami’u’l-Envâri’l-Behiyye, Müessesetu’l-Hâfıkîn, Dımeşk, I/269

[6] Gazzâlî, Ebu Hâmid, Faysalu’t-Tefrika, (Mecmuatu’r-Resâil zımnında) III/140

[7] Ebu Abede, Hasan b. Abdülmuhsin, er-Ravzatu’l-Behiyye fîmâ Beyne’l-Eşâ’ireti ve’l-Mâtûrîdiyye, 1322, Baskı: I, s. 21 vd.