Bir kimsenin rüyasında Hz. Peygamber ﷺ’i görmesi saliha ve sadıka olan rüyalar kapsamında değerlendirilir. Allah ﷻ Şeytan’a rüya âleminde dahi olsa Peygamber-i zi şanın suretine girmeyi yasaklamıştır.[1] Aksi durumda Şeytan’ın bir müminin rüyasına Nebi ﷺ’nin suretinde gelip meşru olmayan bir şeyi emretmesi gibi durumlar arız olabilir. Bu da Müslümanın zihninin bulanması ve farklı vesveselere düçar olmasına sebep olacaktır. Bundan dolayı olmalıdır ki Cenab-ı hak Şeytan’a bunu yasak kılmıştır. Tıpkı güncel hayatta Hz. Peygamber ﷺ’in suretine girmesinin yasaklanması gibi.

Rüyada Hz. Peygamber ﷺ’in görülmesiyle ilgili ulemanın farklı beyanatı vardır. Zira hepimizin bildiği üzere Efendimiz ﷺ’in kendisine mahsus belli bir sureti vardır. Zaten Şemail eserlerinin baş taraflarında yer alan hilye-i Nebi de bundan bahsetmektedir. Peygamber ﷺ’i hali hayatta göz görüşüyle beraber görenler onun bu suretini hafızalarında bulundurma üstünlüğüne sahiptirler. Şu halde bu kimselerin –yani sahabenin- Peygamber ﷺ’ i rüyada görmesi durumunda, görülen şahsın ve suretin Nebiyi ekreme ait olup olmadığı tespit edilebilecektir. Ancak Hz. Peygamber ﷺ ’i görme devletiyle müşerref olamamış kimselerin rüyada Hz.Peygamber ﷺ  olarak birisini görmeleri ihtimalinde durum aynı mı olacaktır? Böyle bir kimsenin gördüğü kimsenin Hz. Peygamber ﷺ olduğuna dair ikna edici bir delil bulması nasıl mümkün olacaktır? Meselenin nirengi noktası işte tam da burasıdır.

Efendimiz ﷺ’in “Kim beni rüyasında görürse muhakkak o beni görmüştür” sözüyle kastı Ebubekir İbn Tayyib’e göre bu rüyanın karışık rüyalar ve Şeytanın karıştırmaları zümresinden sayılmayacağıdır. Zaten hadisin başka bir rivayetinde “Kim beni rüyasında görürse muhakkak hakkı görmüştür”[2] şeklindeki ifade de bunu kanıtlamaktadır. “Muhakkak Şeytan benim suretime giremez” sözüyle maksat da budur zaten. Hz. Peygamber ﷺ’i rüyasında görenler bazen onu bize nakledilen özelliklerinden gayrısıyla görürler. Birinin onu yaşlı ve bembeyaz sakallı yahut anlatılan renginin dışındaki bir renkte görmesi gibi.

Bazıları da hadisin zahir manası üzere olduğunu söyleyerek bu hadisle murat Peygamber ﷺ’i gören kişinin onu idrak etmesi ve hakikaten görmüş olmasıdır” demişlerdir. Bunun böyle olmasını engelleyecek akli bir delil yoktur ki kelam zahirinden başka bir manaya yorulsun. Onu başka şekillerde görmek onun sıfatlarında yanılmaktır. Bazı zaman kimi hayallerin görüldüğü zannedilir. Bu durumda da Hz. Peygamber ﷺ’in zatı görülmüş, sıfatları hayal edilmiş demek olur.

Kadı İyad, Hz. Peygamber ﷺ’in “Muhakkak beni görmüştür” ifadesinden maksadın onu hal-i hayatındaki şekli üzere görünler için geçerli olma ihtimali vardır” der. Aksi takdirde onu başka özellikleriyle görenlerin rüyasının tevil rüyası olup hakikat rüyası olmayacağını söyler.[3] Ancak İmam en-Nevevî bu görüşü zayıf bulur ve “doğru olan ister malum sıfatlarıyla görülsün isterse de bundan başka özellikleriyle görülsün her halükarda görenin onu hakikaten gördüğüdür” der.[4]

Özetleyecek olursak bu konuda âlimler iki farklı görüş belirtmişlerdir:

  1. İbn Sirin, İmam el-Buhari ve Kadı İyad gibilerine göre bu hadisin bahsini yaptığı kişi Hz. Peygamber ﷺ’i bilinen özellikleriyle gören kişidir.[5] Bu kişinin rüyası sahih olup bu rüyada Şeytan’ın hiçbir dahli ve tesiri yoktur.
  2. Âlimlerden diğer bir kısımlarına göre de kişinin hakikaten onu görmüş sayılabilmesi için onu malum sıfatlarıyla görmesi gerekli değildir. Bilakis görme esnasında şayet gördüğü kişinin Nebi ﷺ olduğu kalbine düşmüşse bu kişinin rüyası sahih olup şeytanın tasarrufundan beridir.

Aynı şekilde âlimler Hz. Peygamber ﷺ’i rüyada gören kişinin bizatihi onun cismini mi yoksa misalini mi gördüğü konusunda da ihtilafa düşmüşlerdir. Ebubekir İbn Arabi’ye göre onu malum sıfatlarıyla gören bizatihi kendisini idrak etmiş olacağı gibi başka sıfatlara mültebis olarak gören de misalini idrak etmiş olacaktır.[6]

 ‘Kim beni rüyasında görürse uyanıkken de görecektir’ Rivâyeti

Bir rivayette de Hz. Peygamber “Her kim rüyasında beni görürse muhakkak uyanıkken de görecektir”[7] buyurmaktadır. Bu hadisin manası hakkında da ihtilaf edilmiştir. Kimileri bu hadisin sadece Hz. Peygamber ﷺ zamanında yaşamış olan kimseler için geçerli olacağını söylemişlerdir. Bu durumda mana “Kim Hz. Peygamber ﷺ’i rüyasında görecek olursa Allah Teâlâ bu kişiyi ona kavuşma ve hicret etmeye muvaffak kılacaktır” şeklinde olur. Ya da şöyle de diyebiliriz: Kim Allah Resulü ﷺ’nü rüyasında görecek olursa bu görüşü onu Ahirette de göreceğini yahut ahirette ona çok yakın olarak özel bir görüşle göreceğini gösterir.[8]

Bu hadisle ilgili yukarıda alıntıladığımız tevil ve yorumlar daha ziyade bu rivayeti hakiki manasıyla anlamlandırmayıp mecaza gidenlere göredir. Bütün bunların yanında bir de mezkur rivayeti hakiki anlamda anlayan bazı alimler “Hz. Peygamber ﷺ’i rüyasında gören kişinin onu bizatihi uyanıkken de dünya görüşüyle göreceğini”  söylemektedirler. Zira Allah Resulü ﷺ ölmemiştir. Ve bu hakikat “Peygamberler diridirler, kabirlerinde namaz kılmaktadırlar”[9] veya “ Kim bana selam verirse mutlaka Allah bana ruhumu iade eder ve ben onun selamını alırım”[10] şeklindeki hadislerde de açık bir şekilde belirtilmektedir. Ulema’dan el-Mâzeri, el-Yafii, el-Cîlî, eş-Şâzeli vb. gibi âlimlerin bu anlattığımızı bilfiil yaşadıkları hikâye olunmaktadır.[11]

Kurtubi gibi bazı âlimler buna karşı çıkmakta ve bunu söylemenin delilikten öte bir şey olmayacağını söylemektedirler. Çünkü böyle bir şey iddia etmek Hz. Peygamber’in kabrinden çıkıp sokaklarda gezmesini, insanların arasına karışmasını ve bu sebeple de kabrinin boş kalmasını savunmak olacaktır.

Kurtubi’nin bu görüşünü ve gerekçelendirmesini haklı bulmak pek de mümkün gözükmemektedir. Zira evliyanın kerametini kabul eden birinin böyle bir şeyi kabul etmemesi doğal değildir. İmam el-Gazali’nin de ifade ettiği gibi kalp erbabının uyanıklık halinde melekleri ve Nebi’lerin ruhlarını müşahede etmesi, onlardan bir takım sesler işitmesi olabilecek şeyler zümresindendir.

Ayrıca şehitlerin ölmediği Kur’an’da açık bir şekilde belirtilmektedir. Onların hali buysa Nebilerin ölmemesi evleviyetle sabit olacaktır. Geride zikrettiğimiz rivayetler ve Hz. Peygamber ﷺ’in İsra gecesi Beyt-i Makdis’te ve Sema’da Peygamberlerle bir araya geldiğini ifade eden rivayetler de zaten açık bir şekilde bu söylediğimizi göstermektedir.[12]

Hz. Peygamber ﷺ’i rüyada gören kişinin uyanıkken onu bizatihi Dünya gözüyle de göreceğine dair eser kaleme alan es-Suyûtî’ de bahsi yapılan eserde buna dair müşahhas misaller zikreder. Bu misallere göre tarihte bir takım insanlar rüyalarında Fahr-i kainatı görmüşler, sonrasında da hadiste bahsedildiği gibi onu uyanıkken de görmüşler ve kafalarındaki müşkil soruları ona arz edip cevap almışlardır. Evliyanın kerametine inanan birisinin buna da inanması gerekmektedir. Ayrıca Kur’an’da bahsedilen Allah Azze ve Celle’nin Beni İsrail’e ölü adama kestikleri sığırın bir parçasıyla vurmalarını emretmesi ve sonrasında bu ölüyü diriltmesi, İbrahim için kuşu toplayıp diriltmesi, Uzeyr kıssası gibi hadisler de bunun meydana gelebileceğini göstermektedirler.[13]


[1] Tercih edilen görüşe göre Şeytan bir cinnîdir. Bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, “en-Nübuvve ve’l-Enbiyâ”, 167-9,el-Mektebetu’l-Asriyye, Saydâ, Beyrut, 2003.  Cinlerin ve Şeytanların farklı şekillere bürünmeleriyle ilgili Muhammed b. Abdillah eş-Şiblî’nin “Âkâmu’l-Mercan fî Ahkâmi’l-Cân”ının ilgili bölümü mütalaa edilmelidir. s. 19 vd. Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2012, B.III

[2] Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, XII/513, No: 7553, İbn Hibbân, “Sahih”, No:6051, Taberânî, “el-Mu’cemu’l-Kebir”, No: 14558, Bezzâr, “Müsned”, No: 7936,

[3] Kadı İyad, “İkmâlu’l-Mu’lim”, VII/218-9, Daru’l-Vefâ, 1998, B.I

[4] Zekeriyya en-Nevevî, “el-Minhâc”, XV/25, el-Matbaatü’l-Mısriyye, Kahire, 1930, B.I

[5] İzz b. Abdisselam, Hz. Peygamber’i malum şeklinden başka bir şekilde gören kişinin ayrıca rüyasında kendisine Şeriat’a ters şeyleri tavsiye etmesi vs. gibi durumlar da söz konusuysa böyle bir rüyanın Hz. Peygamber r’ e nispet edilemeyeceğini söylemektedir. Bkz. İzz b. Abdisselam, “el-Fetâvâ”, s. 159, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, 1986, B.I

[6] Muhammed Taki el-Usmânî, “Tekmiletu Fethi’l-Mülhim”, IV/395-6, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut, Lübnan, 2006, B.I

[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 37/291, No: 22606, Buhari,”Sahih”, Kitabu’t-Ta’bir, No: 1993, Müslim, “Sahih”, Kitabu’r-Ru’yâ”, No: 2266, Ebu Davud, “Sünen”, Edeb, No: 5025

[8] Bedrettin el-Aynî, “Umdetu’l-Kâri”, XXIV/210 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2009, B.II

[9] Ebu Ya’lâ, “Müsned”, No: 3425, Bezzar, “Müsned”, No: 6888

[10] Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, No: 10815, Taberânî, “el-Mu’cemu’l-Evsat”, No: 3092,

[11] Süleyman el-Uceylî, “el-Mevâhibu’l-Muhammediyye”, II/453, Daru^l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2005, B.I

[12] İbnu’l-Kayyimi’l-Cevziyye, “Kitabu’r-Ruh”, s. 120, Daru İbn Kesir, Dımeşk, Beyrut, 2011, B.VIII

[13] Celalettin es-Suyûtî, Tenvîru’l-Halek fi imkâni ru’yeti’n-Nebiyyi ve’l-Melek