Soru: Daru’l-Harpte yaşayan bir Müslümanın orada yaşayan gayr-i Müslimlerle faizli muameleler yapabileceği öne sürülüyor. Bu doğru mudur? Doğruysa bir takım şartları var mıdır? Ayrıca bu görüşün doğru olması durumunda bu günkü gayr-i müslim bankalarla yapılan faizli muameleler bu kapsama girmez mi? Açıklamanızı bekliyorum.

Cevap: Şafii, Malikî ve Hanbelî mezhebi faizi her hangi zaman veya mekânla kayıtlamayıp faizin her türlüsünün her yerde haram olacağı görüşündedirler.[1] Bununla birlikte Hanefî mezhebinde bu konu hakkındaki görüş biraz daha farklıdır. Bu mevzuyu iyi kavrayabilmek adına faizin genel anlamda tahakkuk edebilmesi için öne sürülen şartlara bir göz atmanın faydalı olacağı kanaatindeyim:

  1. Akitte kullanılacak olan iki bedelinde masum/ korunmuş olması gerekir. İmam Ebu Yusuf’a göre böyle bir şart mevcut değildir. Bedellerin masum/ korunmuş olması durumunda da faiz tahakkuk edecektir. Buna göre bir harbiyle yapmış olduğu bir dirhem verip iki dirhem alma şeklindeki bir muamele yahut İslam diyarında fasit addedilecek sair muameleler Tarafeyn’e göre caiz olacaktır. Çünkü burada harbînin malının her hangi bir korunmuşluğu yoktur. Çünkü onunla bu Müslüman arasında her hangi bir akit söz konusu değildir. Daru’l-harpte Müslüman olan esir yahut orada Müslüman olup bizim diyarımıza hiç hicret etmemiş olan harbî’ nin de durumu aynı hilaf üzeredir.
  2. Akitteki iki bedelin de mütekavvim olması gerekir. Yani her iki malın da kul hakkının taallük ettiği ve helak edilmesi durumunda tazmin edilmesinin gerekli olduğu mallar olması şartı vardır. Buna göre bir Müslüman daru’l-harbe gitse ve orada Müslüman olup da bize hiç hicret etmemiş olan birisiyle bir dirheme iki dirhem şeklinde bir muamele yahut da İslam diyarında fasit sayılacak bir muamele yapacak olsa Ebu Hanife’ye göre bu caiz olacaktır. Çünkü bu Müslüman her ne kadar Müslümansa da daru’l-harpte bulunması sebebiyle malının tazmin edilme hakkını Daru’l-İslam sağlayamamaktadır. Bu yüzden malın mütekavvimliği olmadığından faizin tahakkuk etme şartı düşmüştür.
  3. Her iki bedel akdi gerçekleştirenlerden birisinin milki olmamalıdır. Buna göre borcu olmayan ticarete mezun kölenin efendisiyle yaptığı bir dirheme iki dirhem şeklindeki muamele de faiz olmayacaktır.
  4. Faiz ihtimali bulunmamalıdır. Buna göre ribevî olan mallarda yapılan götürü usulü alışverişler caiz değildir. Zira faizin hakikati akdi bozduğu gibi ihtimali de akdin fesada uğramasına sebep olacaktır.
  5. Faiz şüphesi de bulunmamalıdır. Buna göre de şayet bir kişi peşin veya vadeli surette sattığı bir malı müşteri henüz parayı ödememişken daha az bir fiyatla satın alacak olursa bu muamele caiz olmayacaktır. (Bey’u’l – ‘Îne)[2]

Bu şartlara vakıf olduktan sonra bu meseleye bakılacak olursa, daru’l-harpteki faizde faizin cereyan etmesinin şartları olarak sayılan ilk iki şartın bulunmadığı görülecektir. Ayrıca daru’l-harpte faiz olmayacağını savunanlar bu konuyla ilgili iki mühim noktadan hareket etmektedirler:

  1. Efendimiz Aleyhissalatü vesselam: “Daru’l-harpte Harbi ile Müslüman arasında faiz yoktur” buyurmuştur.[3]
  2. “Elif- Lâm- Mîm. Rumlar mağlup edildi. (Mekke) Toprağ (ın) a en yakın yerde. Ama onlar mağlubiyetlerinin ardından yakında gâlip geleceklerdir.”[4] şeklindeki âyet-i kerimeler nâzil olunca Mekkeli müşrikler Hz. Ebubekir (Radıyallahu Anh)’ e “Siz Rumların Parslara galip geleceğini mi savunuyorsunuz” demiş ve Hz. Ebu Bekir’in cevabı “evet” olmuştu. Bunun üzerine Mekke müşrikleri bu hususta Hz. Ebubekir’le çift taraflı bahse girmek istemişler, Hz. Ebubekir (Radıyallahu Anh)’in durumu Efendimiz Aleyhissalâtü vesselâm’a haber vermesi üzerine Hz. Peygamber “Git alacakta çoğaltma yap ve süreyi de uzat” buyurmuştu. Zaman sonra Kur’an’ın haber verdiği gibi Rumlar Parsları mağlup edince Mekke müşrikleri Hz. Ebubekir (Radıyallahu Anh)’ i çağırıp ona ödemeyi yapmışlardır. Allah Resulu de Ebubekir (Radıyallahu Anh)’e bahse girme mukabilinde aldığı payeyi yemesini emretmişti.[5] Bu olay da İslam diyarında yapıldığında gayr-i meşru addedilecek bir takım muamelelerin gayr-i Müslimlerin diyarında yapıldığında caiz olabileceğini göstermektedir. Mezkûr kıssanın güncel bir yansıması olarak gayr-i Müslimlerin diyarında yaşayan bir Müslümanın onların bankalarına koyduğu parasının üzerine terettüp eden ziyadeden istifadesi Ebu Hanife ve İmam Muhammed’i taklit etmesi tarikiyle caiz gözükmektedir.[6]

Netice-i kelam olarak şunu söyleyebiliriz: Daru’l-harpte faizli muamelenin caiz olmasını hikmet-i teşrii açısından da incelediğimizde bu akdin meşruiyetinin temel sebebinin Müslümanın gayr-i müslimle yaptığı muamelede kârlı çıkması olduğunu kabul edecek olursak ecnebi memleketlerde yaşayan kişilerin bu günkü gayr-i müslim bankalarla gerçekleştireceği faizli muamelenin bu kapsama girmeyeceği açık bir şekilde gözükmektedir. [7] Vesselam…


[1] İbnu’l-Münzir, el-Evsat, XI/ 236 Daru Tayba, Suud, 1985, B.I, Zira birharbî pasaportla bizim diyarımıza gelip bir dirhem mukabilinde iki dirhem almak şeklinde bir muamelede bulunacak olsa bu caiz olmayacaktır. Şu halde tersi olan durumda da hükmün farklılık arz etmemesi gerekir. el-Aynî, el-Binâye, XI/ 344

[2] Alauddin el-Kâsânî, Bedayiu’s-Sanai’, V/ 285-287 vd. Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan, B.I

[3] Hadisin sübutuyla ilgili bkz. ez-Zeylâî, Nasbu’r-Râye, IV/ 44 Müessesetu’r-Reyyân, İmam es-Serahsî bu manada bir rivayet getirir ve bu rivayetin Mekhûl’ün Mürsel olarak naklettiği bir rivayet olduğunu ve bu sebeple makbul olduğunu belirtir. Bkz. el-Mebsût,XIV/56 Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan   

[4] Rûm 1-3

[5] Kıssanın tamamı için Bkz. et-Taberî, Camiu’l-Beyân, XVIII/ 448 Daru Hicr, 2001, B.I, İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, XI/5 vd., Müessesetu Kurtuba, 2000, Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, XI/574, İbnu’l-Kayyim, ed-Dav’u’l-Münîr, IV/519, Mektebetu Dâri’s-Selâm, Tefsîru’n-Nesâî, s. 150, Müessesetu Kütubi’s-Sekâfiyye, 1990, B.I, İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, VI/286,el-Mektebu’l-İslâmî, el-Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VI/259 vd. Daru Tayba, 1411,   B.I, Hikmet b. Beşir, et-Tefsîru’s-Sahîh, IV/ 79  Daru’l-Meâsir, Medine, 1999, B.I, 

[6] Halil Günenç, el-Muntehabâtu’l-Fıkhiyye, s. 46 el-Mektebetu’l-Hanîfiyye, İstanbul

[7] Muhammed Ali es-Sâbûnî, Fıkhu’l-Muâmelât, I/159 el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut, 2010