Soru: Hepimizin bildiği üzere Kur’an-ı Kerim Arapça nazil olmuş bir kitaptır. Şu halde Kur’an’ın başka bir dille okunması caiz midir? Bu şekildeki bir kıraatin hükmü ne olur?

Cevap: Kur’an-ı Kerim’in Arapçadan başka bir dille okunmasının cevazı veya adem-i cevazı aslında Kur’an’ın Usul-i fıkıhta yapılan tarifiyle birebir ilişkilidir. Şöyle ki; normalde Usul kitaplarında Kur’an “Manaya delalet eden nazımdır” şeklinde tarif edilmektedir. Ne var ki Ebu Hanife(Rahimehullah)’ den yapılan nakillerde bu tarifte geçen nazım ifadesi hususen namaz hakkında Kur’an’a itibarla rükn-i lazım değildir. Bilakis namazda manaya itibar edilmelidir. Bu yüzden kişi hiçbir özrü olmaksızın arapça okumaya güç yetirmekle birlikte Kur’an’ı başka bir dille okuyacak olsa namazı caiz olacaktır. Bu durumu namaza tahsislememizin sebebi Ebu Hanife’nin hayızlı veya cünüp kimsenin okuma meselesinde nazmı Kur’an’a itibarla rukn-i lazım görmesidir. Buna göre cünüp veya hayızlı birisi Kur’an’ı farsça okuyacak olsa caiz olacaktır. Zira nazm olmadığından dolayı bu Kur’an sayılmayacaktır.[1]

Kur’an-ı Kerim’in başka bir dille okunabileceğini te’yid eden rivayetler mevcuttur. Mesela, Efendimiz aleyhissalatü vesselam bir adama namazı öğretmiş ve “Şayet ezberinde Kur’an varsa oku! Yoksa Allah’a hamdet, onu tekbir et, tehlil et ve sonra ruku’ et” buyurmuştur.[2] Görüldüğü gibi hadiste güç yetirilememesi halinde namazda kıraatin düşeceği ve yapılan zikirlerin onun yerine kaim olacağına delalet vardır. Zira arapça kıraat yapmaya güç yetiremeyen kişinin en azından zikirlerini arapça yapması gerektiğine dair her hangi bir delil yoktur. Zikir demiş olduğumuz şey bütün lisanlarla olabilir. Nitekim iman etmesini istediğimiz birisi İslam’a girdiğini şayet Arapçadan başka bir dille telaffuz edecek olsa bu ondan kabul edilir. Çünkü maksud  hâsıl olmuştur.[3]

İmam Muhammed’in Ebu Hanife-Hammad-İbrahim tarikiyle  İbn Mesud (Radıyallahu Anh)’dan rivayet ettiği şu hadise de konumuz açısından mühimdir: İbn Mes’ud (Radıyallahu Anh) acem birisine “Muhakkak ki Zakkum ağacı, günahkarların yiyeceğidir” şeklindeki ayeti öğretiyordu. Bu ayet adamı (okumaktan) aciz bırakınca İbn Mesud (Radıyallahu Anh) ona: “Taamu’l-Facir/ facirlerin yiyeceğidir” demeyi güzel yapamıyor musun? Dedi. Ve İbn Mes’ud (yine) şöyle dedi: Kur’an’ı hatalı okumak “(Allah), ğafurdur rahimdir, azizdir, hakimdir, azizdir, rahimdir diyerek bir kısmını diğer bir kısmında okuman değildir. (Zira) Allah  böylecedir. Lakin hata, azab ayetini rahmet ayeti, rahmet ayetini azab ayeti okuman ve Allah’ın kitabına onda olmayan bir şeyi ziyade etmendir.”  Bu rivayeti nakleden İmam Muhammed bunu görüş olarak benimsediklerini ve bu görüşün aynı zamanda Ebu Hanifeye’ de ait olduğunu belirtmektedir. [4]

Bu konu hakkında İmamların görüşlerini zikretmek gerekirse şunlar söylenebilir: Birinci olarak İmam Ebu Hanife – yukarıda da zikrettiğimiz üzere-  namaza mahsus bir durum olarak Kur’an’ın manasının rükn-i aslî olduğunu söylemiş ve kişi şayet arapça olarak Kur’an okumaya güç yetirse dahi başka bir dille okumasının caiz olacağını savunmuştur. Şemsu’l-Eimme el-Halvânî’ ye  göre İmam Ebu Hanife sadece kısa ayet okunması durumunda farsça ile kıraate cevaz vermiştir. Ebu Said el-Berdâî’ ye göre ise İmam sadece farsça kıraate cevaz verip sair dillere bunu teşmil etmemiştir.[5] Fakat bu görüş mu’teber kabul edilmemiştir. İmam-ı Azam’ın bu konudaki gerekçelerinden biri de Selmân-ı Farisi’nin memleketlilerine Fatiha süresini farsça olarak yazması ve onların da bunu böylece namazlarında okumaları sebebiyle dillerinin Arapçaya yumuşamasıdır.

İmameyn’e göre ise Kur’an’ın başka bir dille okunması sadece Arapça olarak kıraat etmeye güç yetiremeyen kimselere mahsus bir ruhsattır. Şemsu’l-Eimme es-Serahsi, el-Camiu’s-Sağir şerhinde Ebu Hanife’nin daha sonradan İmameyn’in görüşüne döndüğünü nakletmektedir.

İmam eş-Şafii’ye göre hiçbir durumda Kur’an’ın Arapçadan başka bir dille kıraat edilmesi caiz değildir. Çünkü Allah Teâla “ Muhakkak ki biz onu arapça bir Kur’an yaptık”[6] buyurmaktadır.[7]

Netice olarak söylememiz gereken şey şudur; namaza başlarken tekbir alma meselesinde arapça olarak tekbir getirmeye güç yetiremeyen kimsenin farsça tekbir almasında bir beis yoktur. Şayet Arapçaya güç yetirebiliyorsa farsça bir kelimeyle namaza girmesi caiz olmaz.[8] Kıraat meselesinde de durum aynıdır. İmam Ebu Hanife  arapçaya  güç yetiren kimsenin farsça okumasının yine caiz olacağı şeklindeki görüşünden İmameyn’in görüşüne dönmüştür.[9]  Vallahu A’lem…


[1] Bkz. Sadru’ş-Şeria, et-Tavdîh Şerhu’t-Tenkîh, I/73-74 Daru’l-Erkam, Beyrut-Lübnan

[2] Ebu Davud, Sünen, No: 856, Tirmizi, Sünen, No: 302 vd.

[3] Zafer el-Usmanî et-Tehanevi, İ’lau’s-Sünen, III/1187 Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 2001, B.I

[4] Muhammed b. Hasen eş-Şeybani, Kitabu’l-Âsâr, I/ 280-282 Daru’n-Nevadir, Dımeşk, 2008, B.I

[5] Bir kısım kaynaklarda el-Berdai’nin bu görüşüne Efendimizden nakledilen “Cennet ehlinin lisanı Arapçadır” şeklindeki rivayetle delil getirdiği zikredilmektedir. Rivayetin sıhhat derecesi için Bkz. es-Sehavi, el-Makasıdu’l-Hasene, I/64 Acluni, Keşfu’l-Hafa, s. 54,

[6] Kur’an, Zuhruf 3

[7] Burhaneddin İbn Maze, el-Muhîtu’l-Burhânî, I/ 50-52 İdaretu’l-Kur’an ve’l-Ulumu’l-İslamiyye, Karaçi, Pakistan, 2004

[8] Şurunbulâli, Nuru’l-İzah I/ 381 Mektebetu’l-Esed, Dımeşk, 2001

[9] Et-Tahtavi, Haşiyetu’t-Tahtavi, I/ 381 Mektebetu’l-Esed, Dımeşk, 2001