Soru: Hocam, ben bir hadis okudum. Okuduğum hadiste “Bana bir Müslüman salatü vesselam getirdiğinde Allah bana ruhumu iade eder ve ben de onun selamını alırım” buyruluyor. Aklıma takılan şu oldu: Peygamber Efendimizin şehit olduğunu kabul ettiğimizde Kur’an şehitlerin sağ olduğunu söylüyor. Bundan ayrı olarak bir hadiste Peygamberlerin sağ oldukları ve kabirlerinde namaz kıldıkları ifade ediliyor bildiğim kadarıyla. Gördüğünüz gibi bir hadiste sağ olduğu söylenirken diğer hadiste selam esnasında ruhunun iade edileceğinden bahsediliyor. İki hadis de sahih mi hocam? Eğer öyleyse bu hadisleri nasıl anlamalıyız? Selamun aleyküm.

Cevap: Ve aleyküm selam ve rahmetullah! Peygamberlerin kabirlerinde diri olup namaz kıldıklarına dair hadisi Ebu Ya’lâ, Müsned’inde[1], Bezzâr, Müsned’inde[2] ve başkalarının farklı kaynaklarda zikrettikleri[3] bir hadistir. Hadis hakkında gerek isnaden ve gerekse metnen farklı şeyler söylenmişse de mevzu olduğunu söylemek doğru değildir. Zira hadisin manasını  teyit eden tarihî vakıalar bile olmuştur. Mesela, Emevî halifelerden Velid b. Abdilmelik’in hilafeti ve Ömer b. Abdülaziz ’in velayeti döneminde Hz. Peygamber ﷺ’in kabrinin duvarı yıkılmış ve bir ayak ortaya çıkmıştı. İnsanlar bu ayağın Peygamber ﷺ’in ayağı olmasından endişe etmişler ve Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh)’in oğlu Sâlim gelerek bu ayağın dedesi Hz. Ömer’e ait olduğunu keşfetmişti.[4]

Ruhun iade edilmesi hadisine gelince; bu hadisi de farklı lafızlarla Ahmed b. Hanbel[5], Ebu Dâvûd[6], Taberânî[7], Beyhakî,[8] gibileri rivayet etmişlerdir. Heysemî, Abdullah b. Yezîd el-İskenderânî’yi bilmediğini Mehdi b. Ca’ferin –ihtilaf olmakla birlikte- sika olduğunu ve sair ricalinin de güvenilir kişiler olduğunu söylemektedir.[9] İmam Ahmed ve Ebu Davud gibi imamlar ziyaret meselesinde delil getirmişler ve bu hususta getirdikleri delillerin en güzeli de bu hadis sayılmıştır. Her ne kadar hadisin isnadının söz götüreceği söyleniyorsa da[10] mevzu olmadığı aşikardır. Hatta İmam es-Sübki, hadis hakkında “İnşaAllah sahihtir” demektedir.[11] Öyleyse, soruda zikredilen hadislerin her ikisinin de sabit olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Hadislerin metin boyutundaki işkâle gelince; zahir açısından bakıldığında serdettiğiniz rivayetler arasında bir te’âruzun/çelişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak bu hakikatte de durumun böyle olduğunu göstermez. Zira, cumhur ulema şehitlerin ruhlarının hakiki olduğu noktasında ittifak halindedirler. Peygamberler de bu hususta şehitler gibidirler.[12] Fakat bunun sadece ruha mı yönelik olduğu bedenin de buna dahil olup olmadığı ulema arasında tartışmalıdır. Meselenin bu noktası bir bahs-i diğer olduğu için değinmeyeceğim. Zira ister sadece ruhuyla isterse de hem beden hem ruhuyla diri olsun semere açısından konumuza yansıyan pek bir tarafı olmayacaktır.

Cevaplama sadedinde olduğumuz müşkile gelecek olursak; bu problemi çözebilmemiz için bizim Hz. Peygamber ﷺ’e ruhunun iade edilmesini kavramamız gerekmektedir. Zira zaten diri olduğu belirtilen bir peygambere sadece selam edildiğinde ruhunun iade edilmesi ne anlama gelmektedir? Müşkil olan nokta burasıdır.

Bir kısım ulema hadisteki ruhun iade edilmesini ona salatü selamları ulaştırmakla muvazzaf olan meleğin olduğunu söylerken bazıları da bununla Efendimiz ﷺ’in sevinmesinin kastedildiğini söylemişlerdir. Konu hakkında başka teviller de yapılmıştır. İmam es-Suyûtî konuyla ilgili risalesinde muhtelif tevillerle bu müşkili cevaplandırmıştır.[13]

İmam el-Beyhaki, Hz. Peygamber ﷺ’e ruhunun iade edilmesinin, defnedilmesinin akabinde kendisine selam verenlerin selamını almak için iade edildiği yoksa her seferinde selam verenin selamını alması için yapılan bir iadenin söz konusu olmadığını söylemektedir. Zira ona göre, böyle bir iade kısa bir müddet içinde bir çok kez ve devamlı bir şekilde dirilip vefat etmesi gibi bir sonucu doğuracaktır.

İmam es-Sübkî bu müşkile cevaben, bunun manevi bir red olduğu, Efendimiz ﷺ’in ruh-i şerifesinin, bu alemden kopuk bir biçimde huzur-i ilâhiyi ve mele-i a’lâyı müşahede ile meşgul olduğu ve kendisine selam verildiğinde mübarek ruhunun selamı alma gayesiyle bu aleme yöneldiğini ifade etmektedir. Bunu böyle kabul ettiğimizde kendisine yeryüzünde daima salat getiriliyor olmasından hareketle Efendimiz ﷺ’in ruhunun daima bununla meşgul olması gerekmez. Zira bu hâdise berzah aleminde tahakkuk ettiği için ve berzah alemi de ahiret alemine daha çok benzediği için akılla idrak edilemez.[14]

İmam es-Sübkî’ nin bu yaklaşımı çok enfestir. Zira bu hadisler arasında varlığı müşahede edilen zahiri müşkil yaşadığımız imkân alemine nispetledir. Biz, her iki hadisi içinde bulunduğumuz alemin şartlarına göre anlamaya kalktığımızdan dolayı işin içinden çıkamıyoruz. Oysaki hadislerde bahsi yapılan haller uhrevî hayata bu hayattan daha çok benzeyen berzah alemiyle ilgilidir. O alemin halleriyle alakalı meseleleri kalkıp bu alemin şartlarıyla mukayese ederek anlamaya kalkmak “kıyâsu’ş-şâhid ale’l-ğâib/ hali hazırda var olan bir şeyi bilmediğimiz bir şeye kıyas etmek” olacaktır ki bu da batıldır.

O halde Allah Resulü ﷺ’ nün kabrinde namaz kıldığını anlatan rivayetle ona salât edildiğinde ruhunun ona iade edileceğini ve onun da bu selamı iade edeceğini haber veren her iki hadis de o alemin şartları ve hallerine göre mümkündür. Ulemamız akla yaklaştırma kabilinden bu rivayeti farklı şekillerde tevil etmişselerde İmam es-Sübkî’ nin yaklaşımı –Allahu a’lem- daha güzeldir. Vesselam.


[1] Ebu Ya’lâ, Müsned, No: 3425

[2] Bezzâr, Müsned, No: 6888

[3] Temmâm, I/33 No: 58, İbn Asâkir, XIII/326, Deylemî, I/119, No: 403, İbn Adiy, II/327, (Bir beis olmadığını ümit ediyorum diyerek), İbn Hacer de Feth’de (VI/487), şöyle demiştir: Beyhaki, bunu Hayâtu’l-Enbiyâ’da rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. İmam Münâvî de şöyle demiştir (III/184): Ebu Ya’lâ bunu Enes b. Mâlik’ten rivayet etmiştir ve bu sahih bir hadistir.” Suyûtî, Câmi’u’l-Ehâdîs, XI/43, No: 10213

[4] İbnu’l-Mülakkin, Sirâcuddin Ebu Hafs Ömer, el-Bedru’l-Münîr, Dâru’l-Hicre, Riyad, 2004, Baskı: I, V/284

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, XVI/477, No: 10815

[6] EbuDâvûd, Sünen, “Menâsik”, No: 2043

[7] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, No: 3092,

[8] Beyhaki, es-Sünenu’s-Suğrâ, No: 1748

[9] Heysemî Mecma’u’z-Zevâid, X/252, No: 17296

[10] İbn Abdilhâdî, Şemsuddin Muhammed b. Ahmed, Tenkîhu’t-Tahkîk fî Ehâdîsi’t-Ta’lîk, Edvâu’s-Selef, Riyad, 2007, Baskı: I, I/62

[11] es-Sübkî, Takiyyuddin, Şifâu’s-Sikâm fi Ziyâreti Hayri’l-Enâm, Daru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut-Lübnan, s.2008, Baskı: I, 162, Ayrıca hadisin shhat durumu için bkz. es-Sehâvî, Şemsuddin, el-Kavlu’l-Bedî’ fi’s-Salâti ale’l-Habîbi’ş-Şefî’, Daru’r-Reyyân, s. 161

[12] el-Beyhaki, Ebubekir Ahmed b. Hüseyin, Hayâtu’l-Enbiyâ ba’de Vefâtihim, Mektebetu’l-Ulûm ve’l-Hikem, Medine-i Münevvere, 1993, Baskı: I, s. 111

[13] Ali el-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtih, Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan, 2002, Baskı: I, II/743

[14] İbn Hacer el-Heytemî, el-Cevheru’l-Munazzam fi Ziyâreti’l-Kabri’ş-Şerifi’n-Nebeviyyi’l-Mükerrem, Daru Cevâmi’i’l-Kelim, Kahire, 55-56