Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) makbul orucun iki önemli noktasını şöyle ifade ederler bir hadislerinde: “Her kim inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı oruçlu olarak geçirirse geçmiş günahları affolunur.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 7170) Dikkat edilirse Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu hadis-i şerifte makbul orucun vasıflarını iki hususta cem etmektedir: inanmak ve sevabını yalnız Allah’tan beklemek…

Bu noktada akla şöyle bir soru gelebilir: İnanmayan insanın oruç tutması nasıl düşünülebilir? Oruç tutan bir insanın iman etmesi ne anlama gelmektedir. Bu sorunun cevabı olarak denilebilir ki; oruçlunun iman etmesi demek oruç tutmanın sadece yemek ve içmekten kesilme olmadığını iyi bilmesi demektir. Her kim yalan konuşmayı ve onunla amel etmeyi terk etmezse bu kimsenin yeme ve içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur” (Buhari, 1804) şeklindeki hadis-i şerifte belirtildiği üzere hem oruç tuttuğunu söyleyip hem de bu tarz işler çeviren bir kişinin şuurlu bir oruç tuttuğu söylenemez.

İkinci olarak makbul bir oruçtan bahsedilebilmesi için o orucun sevabının Allah’tan beklenerek tutulması gerekmektedir. Orucunu sevap getireceği, Allah’ın rızasına vesile olacağı şuuruyla tutmak ihtisâben tutmak demektir. Oruç tutmazsam çevrem beni kınar, insanların içerisine çıkamam duygusuyla tutulan bir oruç hadiste geçen “ihtisâben/sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek oruç tutma” kapsamına dâhil olmaz.   Beşer planında bir takım rütbelere nail olmak veya bu gayenin dışında olduğu söylenebilecek her hangi bir maksatla tutulan oruç da makbul oruç kapsamına girmez.