Tasavvuf meselelerinin çok konuşulanlarından biri de “Şeyhe biat etmenin bidat olup olmadığı”dır. Tasavvufla ilgili konu açıldığında meselelere direkt inkâr tavrıyla yaklaşan selefi kesimin “kesinlikle bidattir” şeklindeki peşin hükmü bu mevzuya mutedilce yaklaşmak isteyen kimseleri de etkileyebilmektedir. Selefiler daha çok “Şeyhe biat etmenin şeriatta yeri olmadığını, bu ameliyenin Resulüllah ﷺ’ın biat almasına benzetilemeyeceğini zira onun aldığı biatin iman edip tekrar küfre dönmemek üzere” olduğunu iddia etmektedirler. Oysa mevzuya etraflıca baktığımızda bu iddianın yerinde bir iddia olmadığını rahatlıkla görebilmekteyiz.

Zira Allah Resulü ﷺ ashabından her zaman iman üzere biat almamıştır. Kimi zaman İslam’ın rükünlerini yerine getirme, kimi zaman da sünnete temessük etme üzerine biat almıştır. Nitekim Buhârî rivâyetinde Cerir b. Abdillah’ın biat etmek üzere Efendimiz ﷺ’e geldiğinde ona şart olarak “Müslümanların hepsinin hayrını istemesini” öne sürdüğü tasrih edilmektedir.[1] Yine ensardan bir grupla biatlaşmasında “rahatlıkta ve zorlukta işitip itaat etmek, işi ehliyle tartışmamak, nerede olursa olsun hakkı söylemek” maddelerini sıralamıştır.[2] Kadınlarla yaptığı bir biatta da onlara ölenin arkasından ağıt yakmama maddesini öne sürmüştür.[3]

Taberânî’nin el-Mu‘cemu’l-Evsat’ında,[4] Ebû Nuaym’ın Hilye’sinde,[5] Hâkim’in el-Müstedrek’inde,[6] Beyhakî’nin es-Sünenu’l-Kübrâ’sında,[7] İbn Asâkir’in Târîhu Dımeşk’inde[8] naklettikleri bir rivayette Beşir b. Hasâsiyye Resulüllah ﷺ’a gelerek “benimle ne üzerine biatleşeceksin yâ Resûlellah” demişti. Resulüllah da mübarek elini uzatarak “hiçbir ortağı olmayıp tek olduğu halde Allah ﷻ’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet edecek, beş vakit namazını vaktinde ikame edecek, Ramazan’da oruç tutacak ve Allah yolunda cihâd edeceksin” buyurmuştur.

Bunlar gibi bir çok rivayet Resulüllah ﷺ’ın sadece iman üzere değil günahlardan kaçınmak ve salih amellere müdavemet göstermek üzere de biat aldığını göstermektedir. O halde Peygamber varisi olan alimlerin[9] avam-ı nastan insanların istikametlerini tıpkı bir doktor gibi denetim altında tutmaları ve bunu da “iyilik ve takva üzere yardımlaşın” ayetinin muktezasınca yapmalarında ne gibi bir beis olabilir? Kâmil ve mükemmil bir şeyhin, müridlerinden biat almasını da bu havzada değerlendirmek bittabi mümkündür. İslam’ı ferdî planda yaşamanın her kişinin kârı olmadığı bir hakikattir. Bu sebeple olmalı ki Hz. Peygamber ﷺ Allah ﷻ’ın Nusret ve tevfikinin cemaat üzerinde olduğunu beyan buyurmuştur.[10] İslam’ı daha iyi yaşayabilmek için daha iyi bilen bir şeyhin riyaset ve gözetiminde bir takım esaslar üzerine biatlaşmak son derece güzel bir şeydir.


[1] Buhârî, “Kitâbu’l-Îmân”, No: 58

[2] Buhari, “Kitâbu’l-Ahkâm”, No: 6774

[3]  Buhârî, “Kitâbu’l-Cenâiz”,  No: 1244

[4] Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat, No: 1126

[5] Ebû Nuaym, Hilyetu’l-Evliyâ, II/62

[6] Hâkim, el-Müstedrek, “Kitâbu’l-Cihâd”, No: 2421

[7] Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, IX/20, No: 18252

[8] İbn Asâkir, Târihu Dımeşk, X/309

[9] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/45, No: 21715; Buhârî, “Kitâbu’l-İlm;10;  İbn Hibbân, Sahih, No: 88; İbn Mâce, “Mukaddime”, No: 223; Ebû Dâvud, “Kitâbu’l-İlm”, No: 3641; Tirmizi, “Kitâbu’l-İlm”, No: 2682

[10] Beyhaki, el- Esmâ ve’s-Sıfât, No: 701; el-Lâlikâî, Şerhu Usûli İ‘tikâdi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâ‘a, No: 144; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat, No: 4852; Hâkim, el-Müstedrek, No: 391; el-Mu‘cemu’l-Kebîr, No: 489; Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, V/393, No: 9100