İlim fenlerinden neredeyse hemen her dalda eser yazmasıyla maruf  Ebu’l-ferec İbnu’l-Cevzî, bu eserinde aklı mercek altına alıyor. Akıl ile heva arasındaki etki- tepki, galibiyet- mağlûbiyet ilişkisine dikkat çeken İbnu’l-Cevzî, eserinde hevasının aklına galip geldiği zümrelere de misaller veriyor. Aklın hevaya kurban edilmemesi gerektiğini haykıran bu eser zamanımızda dînî konularda akıl- nakil dengesini yakalama yerine, egolar üzerinden yorumlanan nasların “indirilen din” olarak piyasaya sürülmesinin de bir hevâ mağlubiyetinin tezahürü olduğunu ifşâ ediyor.

Aklın âdeta tahdid edilerek sınırlarının belirlendiği eserde; aklın üstünlüğü ve fazileti konuyla ilgili nakledilen rivayetlerle de teyit ediliyor. Bu nakiller içerisinde senet açısından problemli olan rivayetlerle ilgili eserin Muhakkıkı Doktor Hamza Abdülkerim Hammad’ın notları da gayet müfit.

Mahiyeti bir hayli tartışmalı olan aklı, bir içgüdü ve istidat olarak niteleyen  İbnu’l-Cevzî, o istidatın  kalbe atılan bir nur misali olup onunla eşyanın idrak edildiği, imkan dairesindeki şeylerin mümkünlüğünün ve muhal çerçevesinde kalan şeylerin de istihalesinin yine onunla bilindiğine dikkat çekiyor. Akıllı olan kişinin aklı kemale erdiğinde o kişiyi yaratıcısını bilmeye yönlendireceğini belirten İbnu’l-Cevzî, Nemrud gibi bazı kişilerin kâinata nazar cihetine takıldıklarından dolayı mevcûdâtın yaratıcısını tefekkür etmekten gafil kaldıkları noktasına vurgu yapıyor. Başka şahıslar üzerinden de misalller vererek zenginleştirdiği bu bölümden sonra, yaratıcıyı inkâr etme hastalığına kapılmış olan tarihteki diğer bazı kesimin marazına biribirlerini taklit etmeleri şeklinde teşhıs koymakta.

Tarihte kitlelere öncülük etmiş çok zeki ve farklı kabiliyetleri haiz şahsiyetlerin dalalet saiklerine yenik düştükleri ve Şeytanın ezeldeki zanlarını onlar üzerinde tasdik ettiğine vurgu yapan İbnu’l-Cevzî, bu gibi taifelerin vardıkları son noktanın hevaya yenik düşerek taşa tapmaya kadar vardığını hatırlatıyor.

Eserin geri kalan bölümlerinde sırasıyla hevasının aklına galip geldiği zümreleri; hesap, gök bilimleri, tıb gibi ilimlerde mahir olan Hindliler, siyâsî bilimlerde uzman olan Persler, içerinde birçok filozof bulunan Rumlar, taassublarından dolayı Ebubekir, Ömer (radıyallahu anhuma) gibi sahabilere söven Revâfıda, riyaset sevgisi ve lezzetlere ulaşma gayesiyle başa geçen devlet başkanları , ilimlerinin kendilerini kurtaracağı zannıyla helal olmayan şeylere ruhsat tanıyan alimler, raks ve gına gibi şeylerle iştigal edip zaman tüketen zahit (!) ler vb. grupları tadat ederek misallendiriyor.

Hevanın yoldan saptırıcı hilelerine karşı müstakim tasavvurun tüm diriliğiyle taptaze kalabilmesi için rehnuma vazifesi gören bu eser mütalaa için meraklılarını bekliyor.